12 Şubat 2011

İbb Sahil Otoparklarının Libidoya Etkisi

+ 14 evet.
Zira ne + 18 lik bir yazı ne de + 16 lık. Tam + 14 lük.
14 Yaş cinselliği öğrenmenin tamamlandığı yaştır çünkü. Biz hep + 16 nın gizemine ve + 18 in çekiciliğine aldanırız. + 14 ün altında olan birey misal bu yazıyı okuduğunda etkilenip gayrimeşru yollardan araba temin ederek sevdiceğiyle İstanbul sahillerinde soluğu alabilir. Sonuçta hepsi birer potansiyel Faruk Peker adayı.

Esas konuya geçecek olursak sevgiliyle sevişilecek mekan arama çalışmalarında ne emek verdi bu milletin evlatları.
El öpmekle ağız aşınmaz deyip bekar, ailesi tatilde arkadaşlardan anahtar isteme, ev bulunamadığında sinema, park kuytusu, arka sokak sotesi, sevgiliyle binilen asansör (ki randıman alınabilmesi için binanın en az 36 katlı olması gerekir ), ayaküstü v.s. bu faaliyetlerin külliyatını çıkardı.

Konu cinsellik üzerine olunca azmiyle tüp geçitler açan namüsait ortamdan kendine fırsatlar çıkaran Türk erkeğinin görsel manada en isabetli izdüşümü Yılmaz Güney in Yol filmidir. Hapisten çıkan Mehmet Salih (Halil Ergün) trenle evine dönerken karısına olan yılların özlemini trenin tuvaletinde sonlandırmak ister. Mehmet Salih karısıyla tuvalette fingirderken tren raydan çıkarcasına sallanmaya başlar ve yolcular panik içinde sallantının nedenini araştırırlarken Mehmet Salih le karısını tuvalette yakalarlar. Trenin raydan çıkmaması takdir i ilahi dir tabi.
(Halil Ergün'ün Harika Avcı'dan Nurseli İdiz ve Hande Ataizi ' ne uzanan filmlerinde cinsellik sekansı olması zorunluluğu da başka bir yazının konusu olsun.)

Peki zamandan mekandan münezzeh libido düşkünlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle ilgisi ne ?

İbb yönetimi İstanbul Boğazı kıyıları boyunca yaptığı çalışmalarla onlarca park kurdu. Yazın kendini bu parklara atıp mangal keyfi yapan İstanbul'lular kış geldiğinde kabuklarına çekilirken parkın kış müdavimleri ortaya çıktı.
Bu müdavimler arabalarıyla park alanının otoparkına yanaşıp sıra sıra diziliyorlar ve kendilerine bir lütuf olan İstanbul Boğazı'nı parktaki baraka çaycısından çay söyleyip izliyorlar. Sevgiliyle keyifle yudumladıkları çaylarla birlikte romantizmin kralını yaşıyorlar.
Ta ki akşam karanlığı çökene kadar. Güneşin ufuktan çekilmesi ve deniz karanlığının çökmesiyle temaşasever çiftler koltuklarını geriye yaslayıp çayda eriyen şeker gibi birbirlerinin tenlerinde eriyorlar.

Kamuya tahsis edilmiş alanda sıra sıra dizilmiş arabalar içinde etraftan bi gören olur diye sıkılmadan arabanın amortisör dayanıklılık test edercesine fingirdeyen insanlardan bahsediyoruz. Hele bir de yağmur yağmaya gör o arabaların camları buhar olanda anadan üryan soyunmadıklarını nerden bilin a guzum.

Beş tl otoparkçıya bayılıp çek soteye gör işini tövbe ya rabbi. Git gez Yenikapı'yı, Arnavutköy'ü, Kuzguncuk'u, Bakırköy'ü gör, sonra gel öp gözlerinden sırtını sıvazla bu kardeşinin.
(Kemal Sunal köy filmlerindeki sakallı hoca mode on)
Bir gün ne olacak biliyor musunuz bu parklardan birisi yine bu şehvet ve günah saatlerinde Yaradanın gazabıyla çökecek ve bizler suçu denizin kabaran dalgalarına atacağız, dolgu asfaltın sağlam yapılmadığından şikayet edeceğiz.
Olucak bu bi gün.

Dolu Toplu Taşıma Aracında Son Basamakta Duran Adam



Bugün dünyanın en ünlü ressamları diyelim Goya, Picasso, Van Gogh yahut Kenan Evren in eksik yanı nedir deseler dolu otobüs ya da minibüsün son merdivenindeki adamın çaresizliğini resmetmemeleridir derim.
Dolu toplu taşıma aracından şüphesiz araca binilen merdivenlere kadar ayakta yolcu taşıyan ve limitlerini zorlayan otobüse son binen kişi olmakla başlar onun dramı.
Son merdivende kapıya sırtını verip önündeki bir üst basamakta duran adamın sırtına denk gelen suratını yana çevirerek boyun fıtığı olurcasına mücadeleye başlar. Öyle ki tutacak yer kalmadığında üst basamaklarda duran ve sinsice kendisine gülüp önündeki kabarıklığı işaret eden mini abazanlara inat yılmadan mücadelesini sürdürür. Bazen doluluktan kapının kapanmadığı durumlarda ok atan Bizans lılardan kaçmak için atının yan tarafına eğilen Cüneyi Tarkın gibi eğilir. Kapı demirine tutunup kapı açıkken rüzgar yiye yiye aracın boşalmasını bekleyerek yolculuğuna devam eder.

Ayrıca son basamaktaki adam diğer yolcular içerisinde en nazik olanıdır. Zira doğuştan bir kutup ayısı olsa da son basamaktayken diğer yolcular inerken onun üstünden atlayamayacakları için inip onların inmesini bekledikten sonra araca tekrar biner. Aynadan kendisine bakan şöföre devam et işareti yapar.

Bundan sebep nerde bir son basamak adamı görürseniz onun mücadelesini ibretle izleyip hayatın en umulmadık anlarda sizi çamurla şekillendirilen bir toprak testi gibi biçimlendirebileceğini müşahade edersiniz.

11 Şubat 2011

Üniversite Döneminde Fight Club İzleyerek Aydınlanma Çağına Eren Genç


Popüler kültür ile sosyal konjonktür analizlerimizin 397. volümünde yine sizlerle birlikteyiz dostlar. bu girizgahı sırf konjönktür kelimesini cümle içerisinde kullanabilmek için yaptım. sanırım yanlış kullandım. olsun. bu kelimeyi türkçe cümlesinin arasına sıkıştıran ilk adam da eminim ki ne anlatmak istediğini bilmiyordur.

Öğrencilik sürecinde üniversite levılı, ergenlik evresinde çılgın atan genç dimağların hafiften durulmaya başladığı yıllara tekabül eder. ergen gencin hızlı akan kanı, kumun üzerine dökülen su gibidir. kum birikintisi üzerinde ne yöne doğru hafiften bir oluk oluşturulursa su oradan usul usul akar. ergen gencimizin kanı da şekil 1-a'daki gibi kaynamaktadır. etrafında kendisini boğazlayıp çekecek bir ip olduğunda sorgulamadan fikirlerini o minvalde geliştirir. (benzetmeme tüküreyim, kumun üzerine su dökersen dibe çöker).

Liseli genç yeteneğimiz üniversite giriş sınavında soruları oo piti piti karamela sepeti şiarınca cevaplamadığı sürece üniversiteye geçiş yapabilir. çevrenin etkisiyle birtakım değer yargılarını kazanmış olan arkadaşımız üniversitede ortama ayak uydurup hayatı sorgulamaya başlar. kimliği sandalyeye dar gelmiş kardeşlerimiz, yaşamını "hayat beni neden yoruyosun, madem çok günah oyunu sen bozuyosun" ile sorgularken(lütfen onları da hor görmeyelim), diğerleri ise farklı arayışlar içerisine yönelir.

Kampüs içerisinde derslere mi girsek, batak mı çevirsek geyiği yapılırken, çevresine çılgın ve delici bakışlar atan arkadaş yaklaşır uzak diyarlardan kötü haberlerle gelmişçesine. "panpa neyin var yea" diye soranlara "abi bu hayat çok boş, yakıp yıkıcam bu dünyayı, kesin ikinci bir ben var olm buralarda bir yerlerde kesin" cevabını verir. kimse anlamlandıramaz vahim durumunu tabi. inme indi zannederler, uzak dururlar. sonra o arkadaş sırrını ifşa eder. "olm geçenlerde fight club diye bi film izledim süper, kesin izleyin."

Bazıları kaale almaz. ilgi çekici bulanlar ise gidip izlerler. filmi bitiren herkes upgrade yapılmış ucuz strateji oyunu canavarlarına dönüşür. bir süre sonra arkadaş ekibi içerisindeki herkes filmi izlemek zorunda kalır.

Gruptaki değişim göze çarpmaktadır. anarşist eğilimler, durduk yerde güreş etmeler, fakülte dekanına ıslak imzalı mektuplar göndermeler. beyaz çizgili yeşil adidas alt aşortman giyen tikky hatunları marla singer zannetmeler, eminönü'nden 5 liralık fight club posterleri alıp oda duvarına asmalar... daha sonrasını anlatmaya yüreğim el vermiyür dostlar..

Çiçek-böceğe, nebatata bakarak aslında ne de güzel olduğu anlaşılabilecek şu kainatı irdeleyen gencin, okulu bırakıp kendini andırgırand partilere vurma isteği artarken; okulu bitirip, efendi gibi iş güç sahibi olup para kazanarak, ege'de sahil kasabasında baraka sahibi olma hevesi gittikçe azalır.

Memleketindeki babasının "akıllı ol canımı ye, karıya kıza para yedirme, okulunu bitir hadi seni everecez daha eheheh" telkinleri arada sırada aklını kurcalasa da arkadaş ortamında bulunduğu için hayallerinden vazgeçebilmesi pek mümkün diildir.

Taa ki orda bir köy var uzakta hikayesindeki köyünü ziyarete gidene kadar. köy camisinde namaz kılarken kasketini çıkarmadan arkaya çeviriverip, namazını öylece kılan amcası zaten hayatı yalayıp yutmuştur. onun dikkatinden ne uçan kurtulur, ne kaçan. o insanın kendine yakışanı giymesidir. genç arkadaşımızdaki değişimi farkeder ve "anarşik mi olacan lan başımıza" der. ve böylece genç arkadaşımızı türkiye gerçeklerine döndürüverir.

Neler Varmış?

Tozlu Raflar

Yaftaladıklarımız