
Zira ne + 18 lik bir yazı ne de + 16 lık. Tam + 14 lük.
14 Yaş cinselliği öğrenmenin tamamlandığı yaştır çünkü. Biz hep + 16 nın gizemine ve + 18 in çekiciliğine aldanırız. + 14 ün altında olan birey misal bu yazıyı okuduğunda etkilenip gayrimeşru yollardan araba temin ederek sevdiceğiyle İstanbul sahillerinde soluğu alabilir. Sonuçta hepsi birer potansiyel Faruk Peker adayı.
Esas konuya geçecek olursak sevgiliyle sevişilecek mekan arama çalışmalarında ne emek verdi bu milletin evlatları.
El öpmekle ağız aşınmaz deyip bekar, ailesi tatilde arkadaşlardan anahtar isteme, ev bulunamadığında sinema, park kuytusu, arka sokak sotesi, sevgiliyle binilen asansör (ki randıman alınabilmesi için binanın en az 36 katlı olması gerekir ), ayaküstü v.s. bu faaliyetlerin külliyatını çıkardı.
Konu cinsellik üzerine olunca azmiyle tüp geçitler açan namüsait ortamdan kendine fırsatlar çıkaran Türk erkeğinin görsel manada en isabetli izdüşümü Yılmaz Güney in Yol filmidir. Hapisten çıkan Mehmet Salih (Halil Ergün) trenle evine dönerken karısına olan yılların özlemini trenin tuvaletinde sonlandırmak ister. Mehmet Salih karısıyla tuvalette fingirderken tren raydan çıkarcasına sallanmaya başlar ve yolcular panik içinde sallantının nedenini araştırırlarken Mehmet Salih le karısını tuvalette yakalarlar. Trenin raydan çıkmaması takdir i ilahi dir tabi.
(Halil Ergün'ün Harika Avcı'dan Nurseli İdiz ve Hande Ataizi ' ne uzanan filmlerinde cinsellik sekansı olması zorunluluğu da başka bir yazının konusu olsun.)
Peki zamandan mekandan münezzeh libido düşkünlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'yle ilgisi ne ?
İbb yönetimi İstanbul Boğazı kıyıları boyunca yaptığı çalışmalarla onlarca park kurdu. Yazın kendini bu parklara atıp mangal keyfi yapan İstanbul'lular kış geldiğinde kabuklarına çekilirken parkın kış müdavimleri ortaya çıktı.
Bu müdavimler arabalarıyla park alanının otoparkına yanaşıp sıra sıra diziliyorlar ve kendilerine bir lütuf olan İstanbul Boğazı'nı parktaki baraka çaycısından çay söyleyip izliyorlar. Sevgiliyle keyifle yudumladıkları çaylarla birlikte romantizmin kralını yaşıyorlar.
Ta ki akşam karanlığı çökene kadar. Güneşin ufuktan çekilmesi ve deniz karanlığının çökmesiyle temaşasever çiftler koltuklarını geriye yaslayıp çayda eriyen şeker gibi birbirlerinin tenlerinde eriyorlar.
Kamuya tahsis edilmiş alanda sıra sıra dizilmiş arabalar içinde etraftan bi gören olur diye sıkılmadan arabanın amortisör dayanıklılık test edercesine fingirdeyen insanlardan bahsediyoruz. Hele bir de yağmur yağmaya gör o arabaların camları buhar olanda anadan üryan soyunmadıklarını nerden bilin a guzum.
Beş tl otoparkçıya bayılıp çek soteye gör işini tövbe ya rabbi. Git gez Yenikapı'yı, Arnavutköy'ü, Kuzguncuk'u, Bakırköy'ü gör, sonra gel öp gözlerinden sırtını sıvazla bu kardeşinin.
(Kemal Sunal köy filmlerindeki sakallı hoca mode on)
Bir gün ne olacak biliyor musunuz bu parklardan birisi yine bu şehvet ve günah saatlerinde Yaradanın gazabıyla çökecek ve bizler suçu denizin kabaran dalgalarına atacağız, dolgu asfaltın sağlam yapılmadığından şikayet edeceğiz.
Olucak bu bi gün.